Bilim-TeknolojiDüşünce DünyasıHaberlerSağlıkYaşam

DÜNYA’NIN GELECEĞİ “DOĞAL ENERJİ”

Şarkılara konu olmuştu petrol… “Aman petrol, canım petrol” diye şarkılar söylemişti “süper star” lakaplı sanatçımız Ajda Pekkan… Gerçi petrol onun Eurovision’da birinci olma derdine derman olmamış, sonuncu olmaktan kurtaramamıştı ama neyse canım; zaten Eurovision’un da hileli olduğu ortaya çıktı şimdilerde nasıl olsa… Ülkelerin siyasi gücüne göre dereceler alındığını bilirdik de, jüri üyelerinin verdiği oyların böyle satın alındığını yeni öğrenmiş olduk.

yeldeğirmeni eskiden kullanıldı ve hala modern versiyonu rüzgargülü santrali enerji için kullanılıyor.

Petrol zengini olunca bir anda dünyalarının değiştiğini seyretmiştik, Zeki Alasya ve Metin Akpınar’ı bir filmlerinde… Zengin ama sahtekâr Benzinci komşunun deposundaki çatlaktan sızan benzinin evlerinin bahçesinden fışkırmasıyla bütün maddi sıkıntıları bitivermiş, gönül meselelerine de böylece derman oluvermişti petrol…

Petrol Dünya’da nelere derman olmuyor ki… Günümüzde petrolün işlenmesiyle 80 bin’e yakın ürün elde edilebiliyor ancak en çok kullanıldığı alanlar ulaşım ve enerjidir. Ham petrol işlendikten sonra elde edilen ürünler önem sırasına göre; Benzin, Fuel Oil, Motorin, Likit Petrol Gazı (LPG), Jet Yakıtı ve Asfalt…

Sektörün en önemli ürünleri fuel oil ve benzin olmakla birlikte Petrol, aynı zamanda ilaç, solventler, gübre, pestisit ve plastik gibi birçok kimyasal ürünler için de hammadde olarak vazgeçilmezdir. Petrol endüstrisi ve petrol ürünleri pazarlama (petrol tankerleri ve boru hatları) taşıma arama, çıkarma, rafinaj gibi küresel iş potansiyelini ve süreçleri de eklersek sektörün önemi ortaya çıkıyor.

Dünya’da tüketilen ve birçok sanayi dalı için hayati öneme sahip olan petrolün çoğunu sanayileşmiş medeniyetler kullanır. Teknoloji ilerleyip teknolojik icatlar da insanlar tarafından daha çok kullanıldıkça, enerji ve petrol bağımlılığı giderek had safhaya çıkıyor. Petrol tam da bu sebeple geçmişte olduğu gibi bugün de cereyan eden birçok savaşın sebebi durumunda…

Petrol, şüphesiz bu kadar önemli insanlık için… Gelgelelim petrol de rezervleri belli olan ve yapılan hesaplamaya göre 2040 yılında tükenecek bir enerji kaynağıdır.

DÜNYA’NIN GELECEĞİ “DOĞAL ENERJİ”

Peki, ondan sonra ne olacak? Üstelik bugünlerde var olan petrolü, mirasyedi gibi araçlarda yakıt olarak yakıp tüketirsek, petrolün işlenmesi sonucu elde edilen ve pek çok sektör için hayati öneme sahip yaklaşık 80.000 çeşit mamul hangi madde kullanılarak üretilecek? Dünya’nın ve insanlığın önünde böyle de bir sorun vardır geleceğe dönük olarak…

Dünya’nın Petrolünü adeta içip bitiren bu “Gazman arabalardan” bir an evvel kurtulmamız gerekiyor. “Nasıl Gazman?” diyenler olabilir. Sanatçı Hamdi Alkan’ın tv programlarında ortaya çıkardığı bir karakter “Gazman”; görev öncesi yediği kuru fasulyenin gazıyla sürekli yellenerek uçan ve kendince suçlularla mücadele eden “Çakma Süpermen”… Şimdi bizim kullandığımız şu arabaların “Gazman’dan” ne farkı var? Deposuna doldurulan benzin veya mazotun gazıyla egzosundan sürekli yellenerek dolaşan ve çevreyi de kokutup kirleten, zehirleyen binlerce aracı çevreye, Dünya yollarına salmak akıl kârı mıdır? Elektrikli arabalar mı, petrol rantı mı? Cevabı geleceği şekillendirecek bir soru…

Şimdilerde Nükleer enerji alternatif olarak gündeme getirilmek isteniyor. Vakıa Nükleer santrallerin inanılmaz ölçülerde fazla enerji ürettiği doğrudur. Bu santrallerin kömür ve doğalgaz santrallerine göre çok daha temiz ve çevreci olduğu da doğrudur. Gelgelelim bunlar sonuçta nükleer santrallerdir ve “Nükleer tehlikeyi” her zaman bünyesinde barındırırlar.

Yıllarca hiç sorun çıkarmadan çalışabilir bir nükleer santral. Neredeyse çevreyi hiç kirletmeden çalışabilir (termik santrallere nazaran). Ancak bir kaza yaşandığında bunun sonuçları tüm Dünya’yı etkiler. Tıpkı Çernobil faciasında olduğu gibi, tıpkı Fukuşima felaketinde olduğu gibi… Radyasyon rüzgârlara, bulutlara, denizin dalgalarına binerek tüm dünyayı dolaşır ve önüne geleni zehirlemeye devam eder maazallah…

Ülkemizde iki nükleer santral inşaatı sürüyor. Kurulsun. Zira nükleer teknolojiye Türkiye’nin de ihtiyacı var. Diğer ülkeler Nükleer teknolojiyi her alanda kullanırken, bununla silah üretirken geri kalmamak adına iki santral çalışmalı ve enerji üretirken aynı zamanda teknolojik açıdan laboratuar olarak kullanılmalı. Ama o kadar… Üçüncü bir santral daha olmamalı ve nükleer teknoloji santral için, enerji üretmek için rağbet görmemeli…

Zira Türkiye’nin enerji için bu devasa riski almasına gerek yok. Doğal ve yenilenebilir enerji kaynakları bol bir ülkede yaşıyoruz. Rüzgâr, güneş ve dalga enerjisi Türkiye’nin ihtiyacı olan enerjiyi büyük ölçüde karşılayacak temiz birer alternatif olabilir. Hem de hiç risk almadan. Hem de çok daha ucuz kurulum ve işletme maliyetiyle…

Geçtiğimiz yıllarda Amerika’da yapılan bir araştırmanın sonuçları oldukça ilginç. Araştırma sonuçlarına göre, Amerika’nın iki rüzgârlı eyaleti Kuzey Dakota ve Güney Dakota, bugünün teknolojisi kullanılarak kurulacak “Rüzgar gülü” santralleri vasıtasıyla, diğer 48 eyaletin ihtiyaç duyduğu tüm elektriğin %60’ını karşılayabiliyor. Aynı araştırmanın sonuçlarına göre ülkenin tamamında, rüzgârın sadece 23 km hızla estiği bölgelerde rüzgâr, “Rüzgâr gülü” santralleri kurularak tam potansiyelle kullanılabilse Amerika’nın ihtiyaç duyduğu tüm elektriğin 4 katından fazla elektrik enerjisi üretilebileceği tespit ediliyor.

Rüzgârın gücünden yararlanılmaya başlanması çok eski dönemlerde başladı. Rüzgâr gücünden insanlar ilk olarak yelkenli gemiler ve yel değirmenlerini kullanarak yararlandılar. Yel değirmenleri, 7.Yüzyılda İran’ın rüzgâra açık kısımlarında ortaya çıkan bir icattır. Sonrasında seyyahlar tarafından o günün parlak icadı olan Yel değirmeni teknolojisi Çin’e götürülmüştü. Daha sonraki dönemde Batı Avrupa’da kurulup iyice geliştirilen yel değirmenleri 1200’lü yıllarda oldukça yaygın olarak kullanıldı. Günümüzde kullanılan ve “Rüzgar gülü” olarak adlandırılan enerji santrallerinin atası olan “Yel değirmenleri”, tahıl öğütmenin dışında su pompalama ve bataklıkları kurutma amacıyla da kullanıldı.

Rüzgârı oluşturan hava akımının sahip olduğu kinetik enerjinin büyük bölümünü elektrik enerjisine dönüştürebilen “Rüzgar gülü” enerji santralleri, diğer yöntemlere göre tamamen çevrecidir. Termik, nükleer ve diğer santrallerde atmosfere salınan zararlı gazlar, havayı ve suyu kirletmektedir. Rüzgârdan enerji elde edilmesi sırasında ise bu zararlı gazların hiçbiri atmosfere salınmaz, dolayısıyla rüzgâr enerjisi temiz bir enerjidir, oluşturduğu tek kirlilik gürültüdür. Pervanelerin dönerken çıkardığı sesler de günümüz teknolojisiyle büyük ölçüde azaltılmıştır. Güneş enerjisi ve dalga enerjisi santralleri de aynı şekilde tamamen çevre dostu santrallerdir. Ayrıca Doğal ve yenilenebilir enerji kaynakları olan Rüzgâr, güneş ve dalga enerjisi, Neredeyse hiç risk almadan ve çok daha ucuz kurulum ve işletme maliyetiyle Türkiye’nin ve Dünya’nın enerji derdine derman olacak alternatiflerdir…

Ak Parti Hükümetlerinin ve şimdiki Enerji Bakanı sayın Taner Yıldız’ın yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelmek hususunda gösterdikleri bilinçli çaba umut verici olsa da yeterli değildir. Türkiye’de güneş ve rüzgar santralleri vasıtasıyla kendi enerjisini kendi üretebilme hakkını vatandaşa veren yasa daha yeni çıkarılabilmiştir. Bu konuda alınacak daha çok mesafe olduğu ortada…

Dünya ülkeleri açısından da bu konu çok önemli… Zira, Dünya atmosferindeki ozon tabakasının delinmesi gibi genel ekolojik denge ve sorunları konusunda sadece bir ülkenin çevre duyarlılığı yeterli olmuyor. Tüm dünya ülkelerinin aynı hassasiyeti göstermesi gerekiyor. Hem de hiç vakit kaybetmeden…

Unutulmaması gereken gerçek şu ki; Doğal çevre bize dedelerimizin mirası değil, torunlarımızın bir emanetidir…

Alıntı

Kaynak : Hüsamettin Piraz / alemihaber.com

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir