Dünya TuruHaberlerSiyaset

Esed rejiminin insan mezbahası Sednaya hapishanesi’nde muhaliflere korkunç işkenceler yapılmış

Suriye’de çöken rejimin işkence merkezi Sednaya’da gizli bölmeleri araştıran ekiplerin çalışmalarını görüntülendi. Esed rejiminin insan mezbahası Sednaya hapishanesi’nde muhaliflere korkunç işkenceler yapılmış.

Suriye’de devrilen Beşşar Esed rejiminin işkence merkezi olarak nitelendirilen Sednaya Hapishanesi’ndeki gizli bölme iddiaları araştırılıyor, Anadolu Ajansı (AA) ekiplerin çalışmalarını görüntüledi.

Başkent Şam’daki AA muhabirleri, bölgeye gelen Beyaz Baretliler olarak bilinen Suriye Sivil Savunması ekiplerinin Sednaya’nın gizli bölmelerine ulaşmaya yönelik çalışmalarını görüntüledi.

Suriye’de işkence üssü olarak bilinen hapishanenin birden fazla yer altı katından oluştuğu tahmin ediliyor. Aralıksız görev alan ekipler, alt katlara inmeye çalışıyor.

“Yer altı katlarının elektronik kapıları açılmalı”

Suriye Sivil Savunması, Şam’da devrilen Esed rejimiyle özdeşlesen ve işkenceleriyle bilinen Sednaya Hapishanesi’nden kurtulanların, cezaevinin yer altı hücrelerinde de tutulanların bulunduğuna yönelik ifadelerini araştırmak üzere harekete geçtiğini bildirdi.

Beyaz Baretliler Başkanı Raid Salih, X’ten yaptığı açıklamada, Sednaya’ya 5 uzman acil müdahale ekibinin gönderildiğini, bu ekiplere hapishanenin düzenine hakim 2 rehberin yardımcı olduğunu kaydetti.

Havalandırma yetersizliği sebebiyle neredeyse boğulmak üzere olan tutsakların kurtulabilmesi için çabaların sürdüğü vurgulanarak, güvenlik kameralarında görülebilen tutukluları serbest bırakabilmek üzere yer altı katlarının elektronik kapılarının açılması gerektiği belirtildi.

Bölgedeki yetkililer, devrik rejimin eski askerlerine ve cezaevi çalışanlarına kapıların şifrelerini vermeleri çağrısında bulundu.

 

Gün içinde idam edilmeyi bekliyorlardı

Sosyal medya ve bazı haber kaynaklarındaki görüntülerde Sednaya’yı basan göstericiler ile cezaevinden kurtarılanlar yer alıyor. Özgürlüğüne kavuşanların arasında annesiyle tutulan küçük çocuklar da bulunuyor.

Görüntülerin bazılarında eski tutsakların işkencelerden dolayı yürüyemediği, cezaevinden “sürünerek” çıktıkları gözlemleniyor.

Sednaya Hapishanesi Tutuklular ve Kayıplar Derneği (ADMSP) tarafından paylaşılan videoda da Sednaya’dan serbest bırakılan kadınlar görülüyor. Görüntülerde kadınlara “Esed düştü, korkmayın!” denilerek güvende oldukları söyleniyor.

Sosyal medyada paylaşılan başka bir görüntüde de Sednaya’dan salıverilenlerin arasında akrabalarının olup olmadığını görmek için cezaevi yakınlarında bekleyenler yer alıyor.

Şam sokaklarında çekildiği söylenen diğer kayıtta da özgürlüğüne kavuşanların sokaklarda koştuğu görülüyor. Görüntüde kurtarılan tutsaklardan biri yoldan geçen kişiye ne olduğunu soruyor ve aldığı “Rejimi devirdik.” cevabını karşısında mutluluğunu gizleyemiyor.

Sosyal medyada dolaşıma giren başka bir videoda da Suriyeli tutsağın, idamına saatler kala Baas rejiminin çökmesiyle özgürlüğüne kavuştuğunu, “İdamımız yarım saat önceydi. 54 kişi.. İdamımız bugündü.” sözleriyle aktarıyor.

Esed rejiminin işkence merkezi Sednaya

Uluslararası kuruluşların yayımladığı raporlara göre, başkent Şam’a 30 kilometre uzaklıkta bulunan ve çöken rejimin Savunma Bakanlığına bağlı Sednaya Askeri Hapishanesi’nin Mart 2011’deki olayların ardından rejim karşıtı barışçıl göstericiler ve rejim karşıtı askeri unsurların tutulduğu üsse dönüştüğü belirtiliyor.

Raporlarda, cezaevinde devrilen rejim yetkililerinin alıkoydukları binlerce kişinin öldürülmesini sessiz ve sistematik şekilde organize ettikleri aktarılıyor.

Rejimin, cezaevinde “toplu idam” yoluyla yargısız infazlar gerçekleştirdiğini ortaya koyan raporlarda 2011 ile 2015 yılları arasında her hafta, bazen de iki haftada bir yaklaşık 50 kişinin asıldığı kaydedildi.

Raporlar, ayrıca rejimin, Sednaya’da alıkoyduklarını kasıtlı şekilde insanlık dışı koşullarda tuttuğunu, onlara defalarca işkence yaptığını ve sistematik olarak yiyecek, su, ilaç ve tıbbi bakımdan mahrum bıraktığını gösteriyor.

Uluslararası Af Örgütünün 2017’deki araştırması, 2011’den beri Sednaya’daki cinayet ve işkencelerin, ülkedeki sivil nüfusa yönelik yaygın ve sistematik saldırının parçası olarak yapıldığını ve rejimin politikasının parçası olarak yürütüldüğünü ortaya koyuyor.

Af Örgütü, raporunda, çöken rejimin yetkililerinin Sednaya’daki ihlallerinin insanlığa karşı suç teşkil ettiği sonucuna vardıklarını bildirdi.

“Sezar fotoğrafları”

Suriye rejim ordusunda görev yapan ve iç savaş boyunca askeri hastanelere getirilen cesetleri kayıt altına almakla sorumlu “Sezar” kod adlı askerin çektiği fotoğrafların, rejim tarafından işkence ve insanlık dışı yöntemlerle öldürüldüğü belirlenen, yaşları 20 ile 40 arasında değişen yaklaşık 11 bin kişiye ait olduğu düşünülüyor.

Mayıs 2011 ve Ağustos 2013 tarihleri arasında çekilen fotoğraflarda yer alan cesetlerdeki yaralar, rejim güçlerinin askeri tesislerinde tutulanların nasıl işkence gördüğünü ve öldürüldüğünü gösterdiği için kanıt değeri taşıyor.

“Sezar” kod adlı askerin çektiği 55 bin kadar fotoğraf, 2014’te ilk kez AA tarafından yayımlanmıştı. Söz konusu fotoğraflar, Esed rejiminin sistematik işkence yaparak ve aç bırakarak öldürmek dahil işlediği savaş suçlarının delili olarak büyük yankı uyandırmıştı.

 

Yalova Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ali Osman Karaoğlu, Suriye’de çöken Baas rejiminin devrik lideri Beşşar Esed’in ilerleyen dönemde sanık kürsüsüne oturma ihtimalini AA Analiz için kaleme aldı.

***

2011’de Suriye’de başlayan çatışmalar kısa sürede iç savaşa evrildi ve ülke, çöken Baas rejiminin devrik lideri Beşşar Esed’in de herhangi bir muhalif grubun da tamamen hakim olamadığı bir coğrafyaya dönüştü. Kısa sürede devrilmesi beklenen Esed rejimi özellikle Rusya, İran ve Hizbullah’ın desteğiyle beklenenden daha fazla yaşadı. DEAŞ ve PKK/YPG gibi çeşitli terör örgütlerinin de sahada yer aldığı egemenlik bölünmesi denkleminde Suriyeli muhalif grupların operasyonları rejimi deviremedi ve 2019’dan beri çatışmalar yarı stabil bir şekilde ilerledi.

Ancak DEAŞ’ın sahadan büyük oranda silinmesi, Rusya’nın Ukrayna Savaşı’ndan dolayı Suriye sahasında yer alan kuvvetlerinin bir kısmını çekmesi, Hizbullah’ın üst düzey kadrosunun İsrail’in suikastlarıyla ortadan kaldırılmasından dolayı kendi iç meseleleriyle uğraşması ve İran’ın bölgedeki etkisinin zayıflamasıyla birlikte uzun süredir muhalifler tarafından planlanan rejimi çökertme harekatının başlaması için uygun zemin oluştu. Nitekim muhalifler beklenen harekatı gerçekleştirerek kısa bir süre içerisinde Şam’a girmeyi başardı. Rejimin arkasındaki destek çökünce rejimin çökmesi de bir hayli hızlı oldu. Böylece, 61 yıldır Suriye halkını askeri diktatörlük benzeri baskıcı bir rejimle yöneten Baas rejimi çöktü.

Elbette Suriye’de yeni düzenin nasıl şekilleneceği ve hangi aktörlerin ön plana çıkacağı henüz bilinmiyor. Ancak masada duran sorulardan bir tanesi de Esed’in ve rejime destek veren sorumlu kişilerin işledikleri insanlığa karşı suçlar ve savaş suçlarından dolayı yargılanıp yargılanamayacağı sorusudur. Bu sorunun cevabını uluslararası hukuk ve ulusal hukukta yargılanma şeklinde ikili bir ayrım yaparak arayabiliriz.

Uluslararası mahkemeler önünde yargılanma ihtimali

Uluslararası hukukta bireylerin ceza yargılamasına tabi olması mümkündür. Böyle bir durum ya Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin (BMGK) Eski Yugoslavya ve Ruanda için kurulan mahkemeler gibi özel bir mahkeme kurmasıyla ya da Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) yoluyla mümkün olabilir. BMGK artık çatışma sonrasında bölgesel mahkeme kurmak yerine konuyu direkt olarak UCM’ye havale ediyor. Nitekim Libya ve Darfur konuları BMGK kararıyla UCM’ye havale edildi.

BMGK’nın davayı UCM’ye havalesi söz konusu olduğunda topraklarında suç işlenen ülkenin Roma Statüsü’ne taraf olması şart değildir. Nitekim, Libya ve Sudan da UCM’yi kuran Roma Statüsü’ne taraf olmamalarına rağmen UCM’ye havale edilmişlerdi. Benzer şekilde Suriye’nin de UCM’ye havale edilmesi mümkündür. Ancak hatırlatmak gerekir ki bu tür bir havale devletlerin yargılanması için değil bu topraklarda bireyler tarafından işlenen ve Roma Statüsü’nde belirtilen soykırım, insanlığa karşı suçlar, savaş suçları ve saldırı suçlarının yargılanması için mümkün olacaktır. UCM devletleri değil bireyleri yargılar.

Elbette Rusya’nın Suriye ile ilgili böyle bir havaleyi veto etme ihtimali gündeme gelecektir. Ancak hatırlatmak gerekir ki Rusya’nın çekimser kalması dahi havale için yeterli olacaktır. Rusya yeni yönetim ile anlaşmaya varması halinde veto hakkını kullanmayabilir. Bu durumda, Esed ve yöneticilerin Roma Statüsü suçlarından yargılanmasının önü açılacaktır. Ancak bu durum pek olası görünmüyor.

Daha olası olan ikinci ihtimal ise yeni yönetimle birlikte Suriye’nin Roma Statüsü’ne taraf olarak ya da Mahkeme’nin yetkisini kabul ettiğini deklare ederek konuyu UCM’ye havale etmesidir. Nitekim devletler, 1 Temmuz 2002’de yürürlüğe giren Roma Statüsü’ne sonradan da katılabilir. Devletler Statü’ye katıldıktan sonra da, 1 Temmuz 2002’den geriye götürmemek kaydıyla, geriye dönük olarak bir konuyu UCM’ye havale edebilir. Örneğin, Filistin 1 Ocak 2015’te Mahkeme’nin yetkisini kabul etti ve 2 Ocak 2015’te Roma Statüsü’ne taraf olma belgesini depozitere tevdi etti. Statü Filistin açısından 1 Nisan 2015’te yürürlüğe girdi. Ancak Filistin, 13 Haziran 2014 tarihinden itibaren işlenen suçların araştırılmasını talep etti. Benzer şekilde Suriye de Mahkeme’nin yetkisini kabul edebilir veya Roma Statüsü’ne taraf olabilir ve 15 Mart 2011’den itibaren Suriye topraklarında yaşanan hadiselerin araştırılmasını UCM’den talep edebilir. Fakat böyle bir durumda sadece Esed ve diğer yöneticilerin değil aynı zamanda muhalif grup üyelerinin de yargılanma ihtimali gündeme gelebilir.

Ulusal hukukta yargılanma ihtimali

Esed ve üst düzey yöneticilerin ulusal hukuklarda yargılanması da yine birincisi Suriye’de yargılama, ikincisi diğer devletlerde yargılama olmak üzere ikiye ayrılarak izah edilebilir. Öncelikle Esed ve rejiminin üst düzey yöneticilerinin Suriye mahkemeleri önünde yargılanması mümkündür. Her ne kadar Esed ve ailesinin Rusya’ya sığındığı bildirilse de başkaca bir ülkeye seyahati durumunda da yakalanıp Suriye’ye iade edilmesi mümkündür. Ancak bu senaryoda Esed rejiminin üst düzey sorumlularının yargılanması daha muhtemel görünüyor.

Yine bu yargılamalar Geçiş Dönemi Adaleti (Transitional Justice) uygulamaları yoluyla da yapılabilir. Geçiş dönemi adaleti, bir toplumun geçmişte yaşanan geniş çaplı çatışmalar, baskılar, ihlaller ve suistimallerle yüzleşme çabalarını içeren tüm süreçleri ve mekanizmaları kapsar. Bu süreçler, hesap verebilirliği sağlamak, adaleti tesis etmek ve uzlaşıya ulaşmak amacıyla gerçekleştirilir. Bu tedbirler arasında gerçeği ortaya çıkarma çalışmaları, soruşturma ve kovuşturma, tazminat mekanizmaları ve yeni ihlallerin tekrarını önlemek için alınacak çeşitli tedbirler ya da anayasal, hukuki ve kurumsal reformlar, sivil toplumun güçlendirilmesi, anma etkinlikleri, kültürel girişimler, arşivlerin korunması ve tarih eğitiminin yeniden düzenlenmesi gibi hususlar yer alabilir.

Esed ve üst düzey yöneticilerin diğer devletlerde de yargılanması mümkündür. Nitekim Almanya’da üst düzey bir Suriye askeri istihbarat sorumlusu öldürme ve işkenceyi de içeren insanlığa karşı suçlardan ötürü yargılandı ve hapis cezasına çarptırıldı. Yine Fransa’da Esed ve birtakım üst düzey generaller hakkında Doğu Guta’ya yapılan kimyasal saldırıdan dolayı insanlığa karşı suçlardan soruşturma başlatıldı. Hatta soruşturmada gelinen noktada Esed’in yargıdan bağışık olduğu ileri sürüldü ve bu iddia İstinaf Mahkemesi tarafından reddedildi. Avrupa ülkelerine benzer şekilde Esed ve üst düzey yetkililer Türk Ceza Kanunu’nun özellikle 13. maddesinde yer alan şartların sağlanması kaydıyla Türk mahkemeleri önünde de insanlığa karşı suçlardan (TCK madde 77) yargılanabilirler. Ancak böyle bir yargılama TCK madde 13’ün 2. ve 3. fıkrası gereği Adalet Bakanı’nın talebine bağlı olacaktır.

Sonuç olarak ifade edebiliriz ki yeni ortaya çıkan ve Sednaya hapishanesinde görülen işkence bulguları bile tek başına Esed’le birlikte diğer üst düzey görevlilerin de insanlığa karşı suçlardan yargılanabileceğine delil ve karine teşkil ediyor. Kanıtların artması bekleniyor. Mağdur ifadeleri, tanıklıklar ve yeni deliller arttıkça hem ulusal hem de uluslararası davaların açılma ihtimali artacaktır.

[Doç. Dr. Ali Osman Karaoğlu, Yalova Üniversitesi Hukuk Fakültesi, Milletlerarası Hukuk Ana Bilim Dalı’nda öğretim üyesidir.]

*Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansının editoryal politikasını yansıtmayabilir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir