Tatilin yükselen yıldızı: Dubrovnik
Bazıları Beyonce gibi mega yatıyla Dalmaçya kıyılarındaki irili ufaklı adalarda denize girerken, kimi de Kevin Spacey gibi doğum gününü Hotel Excelsior-Villa Agave’de kutluyor. Oprah Winfrey gibi Ortaçağ’dan kalma surlar içindeki şehir merkezinde ev bakanlar da var. Abramoviç, Goldie Hawn ve Kurt Russell, tatilini Dubrovnik’te geçiren ünlülerden sadece birkaçı. Oysa 25 Haziran 1991′de bağımsızlığını ilan ettikten sadece üç ay sonra Hırvatistan, kendini soykırım, tecavüz ve işkencelerle dolu, 21.Yüzyılın utanç lekelerinden biri olarak tarih sayfalarında yerini alan, korkunç bir savaşın içinde bulmuş ve Dalmaçya kıyıları, turistlerin haritalarından silinmişti. Su, elektrik yoktu. Hayat ancak 1995′te imzalanan Dayton Barış Antlaşması’yla normale dönmeye başladı; 2005′te UNESCO tarafından başlatılan restorasyon çalışmaları sonrasında Dubrovnik ikinci kez hayata merhaba dedi. Ve Hırvatistan’ın güney sahillerindeki şehir, dünyanın gözde tatil merkezlerinden birine dönüşmeyi başardı.
Dubrovnik’e ulaşım iki şekilde yapılabiliyor. İster denizden ister karadan gidin ilk karşılaştığınız görüntü, şehrin adeta Çin Seddi’ni andıran surları oluyor. Bir zamanlar düşman saldırılarından korunmak için inşa edilen bu surlar, şimdilerde şehrin turistik cazibe nedenlerinden biri. Şehrin kalbi Old Town‘da (Eski Şehir) atıyor. Old Town’da tüm yeme-içme mekânları, kafeler ve müzeler, surların içinde yer alıyor.. Old Town’a girmek için iki kapı var: Pile ve Ploce. Ama ana giriş kapısı Pile. Kapıdan girince karşınıza Place Sokağı çıkıyor. Hemen solunuzda dünyanın en eski üçüncü eczanesinin de bulunduğu Franciscan Manastırı kalıyor. Diğer tarafta ise 15. yüzyıldan kalma bir çeşme. Old Town’da farklı kilise ve müzeler de var. Ama aralarında en güzeli, şüphesiz etrafı sütunlarla çevrili Başkanlık Sarayı.
YATLARIN GÖZDESİ
Bir dönem mega yatların gözde destinasyonu, Ege kıyıları ve Göcek’ti. Şimdilerde ise denizciler rotayı Dalmaçya kıyılarına çevirdi. Nasıl çevirmesinler! Sadece Dubrovnik’in çevresinde irili ufaklı yaklaşık bin 200 ada var. Dalmaçya kıyılarında tekneyle gezerken “Öldüm de cennete mi geldim?” deyiminin ne anlama geldiğini gerçekten anlıyorsunuz. Deniz suyu bizim alışık olduğumuzdan daha soğuk. Suyun bir diğer özelliği de az tuzlu olması. Çıktıktan sonra duşa girmeseniz bile üzerinizde beyaz beyaz tuzlar kalmıyor. Koylar sessiz, sakin. Biraz Datça’yı andırıyor. Ama havası çok farklı. Nem yok, güneşlenirken hava insanı boğmuyor. Ilık bir rüzgâr hep teninizi okşuyor. Dubrovnik’te güneşlenirken bir anda şakır şakır yağmur yağmaya başlayabiliyor. Ama yağmur damlaları da sizi rahatsız etmiyor, yağmur yağarken bile güneşlenmeye devam ediyorsunuz. Elafiti Adaları olarak geçen üç adalar, mutlaka görülmeli. Bu adalara ister tekne kiralayıp gidin, isterseniz Old Town’dan kalkan günlük turlarla… Tekne kiralarsanız günlük en az 630 avro ve mazot parasını gözden çıkarmanız gerekiyor. Üstelik bu, 8 metrelik bir teknenin fiyatı. Daha ucuz bir alternatif ise günlük turlar. Old Town’ın içindeki limandan günlük Elafiti Adaları turuna çıkan tekneler kalkıyor. Fiyatları da 35 avrodan başlıyor.
ELAFITI ADALARI TURU
Elafiti Adaları’ndan ilki olan Koloçep, doğası ve palmiye ağaçlarıyla dikkat çekiyor. Bir-iki restoran ve kafesi de var. Buradaki kafelerden birinde oturup, Hırvatistan’ın yerel birası olan Ozujsko’dan içebilirsiniz. İkinci ada Lopud Adası. Adanın bir tarafında Sunj isminde bir plaj var. Burası ‘altın kum plajı’ olarak geçiyor. Bu plajın özelliği, suyunun sıcakolması. Ama kıyıdan yaklaşık 100 metre sonra bile su hâlâ belinize kadar geliyor. Adanın diğer tarafı ise restoranların olduğu bölge. Restoranların hepsinde deniz ürünleri var. Obala restoranı limoncello’suyla ünlü. İçinde dondurma da var.Fiyatı ise 30 kuna yani yaklaşık 5 avro. Bu arada 1 avro yaklaşık 7 kuna ediyor. Üçüncü ada olan Şipan, dünyaca ünlü isimlerin de mutlaka uğradıkları yerlerden. Çünkü adada suyun hemen üzerindeki Marco Restaurant‘ın ününü bilmeyen yok. Restoran, bir baba-oğul işletmesi. Baba içeride yemekleri pişirirken, oğlu da servisle ilgileniyor.
İSTRİDYE CENNETİ
Dubrovnik’te yemek denilince, akla hemen deniz ürünleri geliyor. Buradaki restoranlarda fiyatlar o kadar makul ki, yabancı turistlerin neden Çeşme’yi tercih etmediklerini anlıyorsunuz. Bu kadar ucuz olması da ‘kötü’ olduğu anlamına gelmiyor. Çünkü Sting de gelse Beyonce de gelse aynı restoranda aynı şeyleri yiyor. Hırvatistan istiridyeleri dünya çapında rüştünü ispatlamış durumda. Dubrovnik’ten karayoluyla gidebileceğiniz Stone’da istiridye çiftliklerini görebilirsiniz. Ama istiridyenin en iyi adresi, hiç kuşkusuz Mini Stone’daki Kapetanova Kuca restoranı.
GECE HAYATI
Old Town, biraz Alaçatı sokaklarını andırıyor. Ama tek fark, burada topuklu ayakkabı giyen ya da abartılı makyaj yapan kimseyi görememeniz. Daha nezih, eğlencenin belli sınırlarda tutulduğu bir yer. Ses yasağı var ve işletmeler bu konuda oldukça kararlı. Siz daha bir şeyler yiyip içerken masaları toplamaya başlıyor, size kapıyı gösteriyorlar. Hırvatların tavırları ve konuşma tarzları biraz sert. İlk başta kişisel gibi geliyor ama kısa süre sonra hepsinin aynı olduğunu görüyorsunuz. Old Town’daki her yer sokak barı konumunda. Hiçbirinde içeriye giriş ücreti ödeme ya da girememe derdi yok. Caz dinlemek isteyenlerin tercihi ise Cafe Troubadour… Burası bir aile işletmesi. Saat 23.00 gibi kardeşler sahneye çıkıp, caz müzik yapmaya başlıyor. Ayrıca bir Türk işletmesi olan Rixos Libertas Hotel’de cuma akşamları canlı caz dinletisi oluyor. Eğer dolunay varsa gitmeniz gereken yer ise Buza. Tepede surların arkasında kalan mekâna, genelde dolunayda gidiliyor.
NEREDE KALMALI?
Plajı olan bir oteli tercih etmekte yarar var. Rixos, bir Türk işletmesi olduğu için daha avantajlı. Çünkü otelin müdür yardımcısından şefine kadar pek çok Türk, sizi yönlendirmek için hazır bekliyor. Otelde iki farklı restoran var. Biri balıkrestoranı olan Azur, diğeri Osmanlı yemekleri de sunan Lalezar. Türk otel ve restoranlarında domuz eti ve katkı maddeleri içermeyen yemekler bulmak konusunda daha çok alternatif var. Üstelik burada Türk usulü kahve içme şansınız da oluyor. Şef Özgür Dönertaş, Dubrovnik’te ün yapmış biri. Bu yüzden onun yemeklerini tatmak için otele gelenler çoğunlukta. Özellikle ilk kez gidiyorsanız nereleri gezmeli, nerede yemek yemeli gibi konularda Türk çalışanlar size yardımcı oluyor. Gecelik 4.500 avroyu gözden çıkarırsanız, Kevin Spacey gibi Villa Agave’de kalabilirsiniz.
NASIL GİDİLİR?
Dubrovnik’e direkt uçak seferi yok. Önce başkent Zagrep’e gitmeniz, ardından da aktarmalı uçakla Dubrovnik’e ulaşmanız gerekiyor. Dilerseniz karayoluyla da geçebilirsiniz. Türkiye’den turlar oldukça popüler. tour şirketleri her hafta charter uçakla Dubrovnik seferi yapıyor. Yani sadece bir tour şirketiyle her hafta yaklaşık 300 Türk, Dubrovnik’e gidiyor. Üstelik bütçeye göre üç, dört ya da beş yıldızlı otellerde konaklama imkânı da sunuyor. Gidenler arasında genç çiftler kadar kalabalık arkadaş grupları da dikkat çekiyor. Dileyenler günübirlik Saraybosna, Korçula, Karadağ gibi turlara da katılabiliyor. Vize de istemiyor bu ülke…
PLAJLAR…
Dubrovnik kıyıları dünyanın en temiz denizlerinden birine sahip. Plajları, Avrupa Birliği tarafından ‘mavi bayrak’ standartlarına uygun görülmüş. Tüm Hırvatistan’da standartlara uygun tam 150 plaj bulunuyor. Genelde bütün otellerin kendine ait plajları var. Dünya jet sosyetesinin de tercih ettiği Hotel Excelsior ve Argentina dışındaki oteller, dışarıdan müşteri kabul ediyor. Otel müşterileri dışında, dışarıdan gelenler de oluyor. Dubrovnik’te her zevke göre plaj bulmak mümkün. Kum, kaya ya da çakıl… Yerli halk genelde kayaların üzerinde güneşlenmeyi ve yine buralardan denize atlamayı tercih ediyor. Ufacık çocuklar, yaşlılar, herkes kayaların üzerinde güneşleniyor. Plajlar arasında en popüleri East-West. Dubrovnik, sükunet ve huzur arayanların geldiği bir yer. Öyle yüksek ses ve birbirini rahatsız etme derdi yok. Plajlara giriş paralı. Şezlonglar 60 kuna, havlu 10 kuna.
-İstiridye cenneti adeta Dubrovnik. Elbette istiridye keyfi yapmadan dönmek olmaz. tavsiyemiz; sahildeki Lokanda.
-Uygun fiyata kabuklu tabağı yemek için Old Town’daki Arca’yı tercih edebilirsiniz. Balık çeşitlerini kişi başı 25 avroya deneyebilirsiniz.
-Sebzeli balık çorbası mutlaka tatmalı. Tercihiniz sahildeki Poklisar olsun. Çorba, ortaya kocaman bir kase içerisinde geliyor ve siz kepçe kepçe kendiniz servis ediyorsunuz.
-Türk yemeklerini özlerseniz, rotanız Rixos Hotel’in içindeki Lalezar Restaurant olabilir. Şef Özgür Dönertaş, içliköfteden mantıya Türk lezzetlerini Hırvatlara bile sevdirmiş.
Denizin üzerinde yemek yemek isterseniz Zatun’daki Orsan restoranı’na uğramalısınız . Şehre gelen ünlüler, mutlaka burada yemek yiyor.
-”Bu kadar deniz ürünü yeter” diyorsanız mutlaka kuzu çevirme deneyin. İmkânınız varsa, şehrin doruk noktasında Velido’ya gidebilirsiniz. Burada patatesle kuzuyu köze gömüyorlar.
-Klapa, Dubrovnik’in lokal müziği. Enstrümansız yedi-sekiz amatör müzisyenin icra ettiği bir müzik türü. Şanslıysanız bir kafe ya da restoranda otururken yan masanızdakiler bir anda söylemeye başlayabilir.
-Korçula, Adriyatik’in en büyük adalarından biri, hem en iyi korunmuş Ortaçağ kasabalarından biri hem de Marco Polo’nun doğduğu yer.
-Tekne kiralamak istiyorsanız, Bilgi : www.dubrovnik-watersports.com…
-Mürekkep balıklı risotto denemek isterseniz her restoranda bulabilirsiniz. Dubrovnik’e kadar gidip de tatmadan olmaz.
-Bosna restoranı olan Taj Mahal’de İnegöl köfteye benzeyen ‘cevapcici’nin mutlaka tadına bakmalısınız.
-Pizza için Old Town’ın arka sokaklarında bolca bulunan İtalyan restoranları hizmetinizde ama Meaculpa en iyisi.
Kaynak : Sabah